Galiba o kış, bu kış

ZAMAN zaman aklıma takılır. Hatta bir ara iki satır sözünü de etmiş olabilirim.

Geçenlerde Fatih Altaylı da değinince...

Artık ‘‘yeniden cesaret buldum’’ mu diyeyim, ‘‘galeyana geldim’’ mi, bilmiyorum.

Konu, günlük gazetelerde yeme içme, gezme tozma yazılarının almış başını gitmekte olduğu.

Dört kişinin ikinci el araba fiyatına bir akşam yemeği yediği restoranlar.

Tek taş pırlanta değerinde şaraplar.

Üzerine neredeyse altın tozu serpilen yemekler.

Dilimiz dönmediğinden adını doğru telaffuz edemediğimiz mekánlarda Toskana'dan, şuradan buradan gelmiş lezzetler...

Tamam, hepsi iyi, hoş. Alıcısı daha çok, gezip tozabilen, yiyip içebilen, giyinip kuşanabilenler olan aylık dergilerde yayımlansın bunlar. Hiçbir itirazım yok.

Ama günlük gazetelerde yer almalı mı?

Bence hayır...

Gerçi gazete okurlarının gelir seviyesi hususunda bir araştırma yapmış değilim ama bu tip yazılar bir rahatsızlık oluşturuyor bende.

Tarif edemediğim bir his bu.

Hani bir pot kırarsınız da fark edince ‘‘Hay Allah!’’ dersiniz, onun gibi bir şey. Rahatsızlık işte, bilirsiniz.

Bu konuda kendime çok güveniyorum. Sağduyu mudur nedir, ben bu rahatsızlığı duyuyorsam birilerini rencide eden bir şeyler var demektir.

* * *

Öyle geleneklerin göreneklerin savunucusu değilimdir aslında. Çoğuna karşı da çıkarım. Ama bu konuda onlardan birinin etkisinde olduğum söylenebilir.

Hani komşunun bir acısı varsa müziğin sesi fazla açılmaz, şen kahkahalar atılmazdı ya... Benim dediğim de bunun gibi bir şey işte.

Midesi guruldayan çok insan var bu ülkede. ‘‘Nispet gibi geliyor bana o yazılar. Böyle bir duygu. Yoksa halk dalkavukluğu falan değil.

* * *

Acaba bu durum bende komünizmin geç bir tezahürü olabilir mi?

Herkes yirmili yaşlarda gördü geçirdi, derdi büktü kaldırdı. Ben anca kavramış olabilir miyim? Yazı işine de kaç yaşından sonra başladım, biliyorsunuz.

Hayır, sırf yemek yazılarının yayımlanması değil konu. Bunları yemeyi de reddeder oldum.

‘‘Bu kış komünizm gelecek’’ der dururlardı büyüklerimiz bir zamanlar.

O kış, bu kış olmasın?

Ve galiba benden başladı.

Bu gidişle ileride reklamcı bile olurum ben. Mesele, Allah uzun ömür versin.


MIŞ-MUŞ

İlk kopya bebek Havva, doğmuş.

Hiç olmazsa bu sefer Adem'in kaburga kemiği gerekmedi.

*

AKP'liler savaş istemiyorlarmış.

Ama AKP'liler ikiye ayrılıyor; hükümet olanlarla olmayanlar.

*

Bakanların tamamına yakını görücü usulüyle evlenmiş.

Aslında kadıncağızların bir yerlerinin göründüğü de yok ama...

*

Zuhuratbaba yeni yıl için gelen isteklerle dolmuş taşmış.

Demek yıl boyu kapalı gişe yatacak babacık.

*

Gül, Arap ülkelerine gidiyormuş.

Erdoğan'la ikisi memleketin başına gelmediler de ‘‘Gezelim Görelim’’ ekibine girdiler adeta.

*

M.Ali Erbil, eşlerine ayda 40 bin dolar nafaka ödüyormuş.

Be oğlum, her ay Hollywood'dan birini getirtirdik sana.

*

Erdoğan, ‘‘Irak senaryolarıyla piyasayı bozmayın’’ demiş.

Senaryolar hikáyelerden çıkar; siz bu hikáyenin yazarı ABD'ye söyleyin ne söyleyecekseniz.
Yazarın Tüm Yazıları